Reşat Nuri Güntekin Çalıkuşu

Reşat Nuri Güntekin’in kaleminden çıkan Çalıkuşu romanı Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Roman, özellikle genç kızların hayatını ele almasıyla öne çıkar.

Çalıkuşu, Anadolu’nun küçük bir kasabasında öğretmen olan Feride’nin hikayesini anlatır. Feride, ailesinin beklentilerine uygun olmayan bir şekilde öğretmenlik yapma kararı alır ve bu karar onu her türlü zorluğa ve engellere rağmen başarılı bir öğretmene dönüştürür. Roman, zamanın toplumsal normlarına ve kadınların hayatındaki zorluklara da değinir.

Çalıkuşu, Türk edebiyatının başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. Romanın kendine özgü dili ve anlatımı okuyucuları etkilerken, Feride’nin güçlü ve özgür karakteri de genç okuyucuların ilgi odağı haline gelir.

Çalıkuşu romanı, günümüzde de hala okunan ve sevilen bir eserdir. Eğer siz de bu muhteşem eseri okumak istiyorsanız, birçok platformda bulunan pdf formatındaki kitabı okuyabilirsiniz. Okuduğunuzda Reşat Nuri Güntekin’in kaleminden çıkan bu mükemmel eserden etkileneceksiniz.

Çalıkuşu romanı Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir ve herkesin okuması gereken bir kitaptır. Eğer hala okumadıysanız, hemen bir pdf kitap bulun ve okumaya başlayın.

Reşat Nuri Güntekin Çalıkuşu

Ben de onları atlatarak bizden gizlemeye çalıştıkları hayatı seyrediyormuşum gibi bir şey, bir atlatma ve intikam zevki duyardım. Sör Aleksi, izahatını bitirdikten sonra bizi çalışmaya bırakmıştı. Ön sıraları süsleyen ağırbaşlı sınıf birincileri hemen işe koyulmuşlardı. Yanlarında olmadığım halde ne yazdıklarını omuzları üzerinden okumuş gibi biliyordum: “İlk hâtıranı, sevgili anneciğimin küçük karyolamın üstüne eğilen müşfik altın sarısı başı, bana muhabbetle gülümseyen gök mavisi gözleridir,” tarzında şairane bir yalancılık… Hakikatte annecikler altın sarısı ve gök mavisinden başka renklerde de olabilirdi. Fakat sörlerde okuyan kızların kaleminden bu renklere boyanmak, o biçareler için bir mecburiyet, bizim için bir usuldü. Bana gelince, ben bambaşka bir çocuktum. Çok küçük yaşta kaybettiğim annemden aklımda pek fazla bir şey kalmamıştı. Fakat herhalde altın saçlı ve mavi gözlü olmadığı muhakkaktı. Böyle olunca da hiçbir kuvvet bana onu asıl çehresinden başka bir çehre ile düşündürmeye ve sevdirmeye muktedir değildi. Beni bir düşüncedir almıştı. Ne yazacaktım? Duvardaki boyalı Meryem tablosunun altına asılmış guguklu saat durmadan yürüdüğü halde ben, hâlâ yerimde sayıyordum. Başımdaki kurdeleyi çözdüm, saçlarımı yavaş yavaş gözlerimin üzerine indirmeye başladım. Bir elimle de kalemimi ağzıma sokuyor, ısıra ısıra dişlerimin arasında döndürüyordum. Filozofların, şairlerin, yazı yazarken burunlarını kaşımak, çenelerinin derilerini çekiştirmek gibi garip garip huyları vardır ya… Kalemi ısırmak ve saçlarımı gözlerimin üstüne dağıtmak da benim düşüncelere daldığıma alâmettir. Bereket versin benim düşünce saatlerim çok nadirdir.

Dikkatini Çekmedi mi ?  Saatleri Ayarlama Enstitüsü Pdf İndir Ücretsiz

Çünkü o takdirde hayatım -masallardaki meşhur çarşamba karısı ve ocak anasının hayatı gibi- karmakarışık bir saç kümesi içinde geçecekti. Aradan seneler geçti. Yabancı bir şehirde, yabancı bir otel odasında, sırf bitip tükenmeyecek gibi görünen bir gecenin yalnızlığına karşı koymak için hatıralarımı yazmaya başladığım bu saatte, bir elim yine aynı küçük çocuk tavrıyla saçlarımı çekiştiriyor, gözlerimin üstüne indirmeye uğraşıyor. Bunun sebebine gelince, öyle sanıyorum ki, ben etrafındaki hayata pek fazla kendini kapıp koyveren, hafif ve dikkatsiz bir çocuktum. Besbelli sıkı zamanlarda kendi kendimle, kendi fikirlerimle yalnız kalmak için gözlerimle dünya arasında, bu saçlardan bir perde koymaya çalışıyordum. Kalem sapını kebap şişi gibi dişlerimin arasında çevirmeye gelince, onun hikmetini doğrusu kendim de pek anlamadım. Bütün bildiğim, dudaklarımdan mor mürekkep lekelerinin eksik olmadığı ve bir genç kız hali alır gibi olduğum bir yaşta, beni bir gün mektepte ziyarete gelen birisinin karşısına adeta bıyık çekmiş gibi çıkarak yerin dibine geçtiğimdir. O gün, bütün düşüncelerime rağmen, ancak şu kadarcık bir şey yazabildiğimi hatırlıyorum: “Ben, galiba balıklar gibi bir göl içinde doğdum. Annemi hatırlamıyor değilim… Babamı, dadımı, neferimiz Hüseyin’i… Beni bir gün sokakta koşturan bodur bir kara köpeği… Bir gün, dolu bir sepetten gizlice üzüm çalarken parmağımı sokan arıyı… Gözüm ağrıdığı vakit içine damlatılan kırmızı ilacı… Sevgili Hüseyin’le beraber İstanbul’a gelişimizi… Evet, bunlara benzer daha birçok şey aklımdan geçiyor… Fakat bunların hiçbiri ilk hatıra değil… Sevdiğim göl içinde, büyük yapraklar arasında çırılçıplak çabalayışım kadar eski değil… Deniz kadar uçsuz bucaksız bir göl… içinde büyük büyük yapraklar, dört bir tarafında ağaçlar varsa; bu göl nasıl deniz kadar büyük olur, diyeceksiniz… Vallahi yalan söylemiyorum ve ona sizin kadar ben de şaşıyorum. Fakat bu böyle; ne yapalım? Vazifem sınıfta okunduğu zaman, bütün arkadaşlarım bana dönerek kahkahayla gülmüşler ve zavallı Sör Aleksi onları yatıştırıp teskin etmek için hayli sıkıntı çekmişti.

Yorum yapın

hilbet betmoon kalebet levabet betovis Betpark
betpark kolaybet Pradabet
en iyi